|

Kütüphanelerinde yaşıyorlar

Yazarlarımıza kütüphaneleri ile olan ilişkilerini sorduk. Gördük ki kitaplarının sayısını tutmakta bile zorlanıyorlar. Kütüphanesini çocuklarına ya da bir kuruma bırakmayı düşünenlerin yanı sıra ne olacağıyla ilgilenmeyen de var ama hepsi zamanını kütüphanesinde geçiriyor ve adeta kütüphanelerinde yaşıyorlar.

Kübra Sönmezışık
00:00 - 2/12/2012 الأحد
Güncelleme: 22:09 - 1/12/2012 السبت
Yeni Şafak
Kütüphanelerinde yaşıyorlar
Kütüphanelerinde yaşıyorlar

Okuyucu olarak en çok yazarların kitaplarını nasıl yazdıklarını, nerede yazdıklarını, hangi kitapları okuyarak yol aldıklarını yani kısaca kitap kokan odalarını ve orada geçirdikleri vakitleri merak ederiz. Bu yüzden bir yazarın kitaplarını bağışlaması ya da dağıtması edebiyat dünyasında büyük olay olur. Mesela Nuri Pakdil'in bütün kitaplığını elden çıkardığı yıllardır kulaktan kulağa anlatılır. Bir diğer hikaye de Cahit Zarifoğlu'na aittir. Kitaplığında Kur'an-ı Kerim dışında başka kitap bırakmaz ve bunun gerekçesini de okunacak tek şey kitabın Kur'an-ı Kerim olmasıyla açıklar. Kitaplarını çevresindeki gençlere dağıtan isimlerin yanında bir de kitaplarını kütüphanelere bağışlayan yazarlar vardır. Okul ya da halk kütüphanelerinde kendi isimleriyle anılan bölümlerde hangi yazarın hangi kitaplarını bağışladığını görmek mümkün. O kitaplar arasında sevdiğimiz kitapları bulunca daha bir heyecanlanlanırız doğal olarak. En son bu yaz Adalet Ağaoğlu'nun Boğaziçi Üniversitesi'ne bağışladığı kütüphanesi uzun süre konuşuldu. Biz de yazarların kitap kokan odalarına girip hem biriktirdikleri bu kitapların hikayesini dinledik hem de kitaplarını ileride ne yapmayı düşündüklerini sorduk. İşte yazarlar ve kitapları:

ÖMRÜ KÜTÜPHANEDE GEÇİYOR

Beşir Ayvazoğlu, kütüphanesindeki kitapların sayısını bilmiyor çünkü kitapların sayısı zaman zaman artıp azalıyormuş. Bunun sebebi de ara sıra üniversitelerin kütüphanelerine ciddi bağışlarda bulunması. Yine Ayvazoğlu, yakın zamanda Türk Tarih Kurumu'na önemli yazma kitaplar bağışlamış. Ayvazoğlu kitap bağışlama gerekçesini şöyle açıklıyor: 'Bana gelen veya çeşitli vesilelerle edindiğim kitapların tamamını kütüphanemde tutmam mümkün değil. Sürekli elediğim halde, kütüphanemin bütün rafları çift sıra.' Ayvazoğlu, bu yüzden de aradığı kitapları bulmakta zorlandığını söylüyor.

Kendine bir kütüphane oluşturmaya 15 yaşında başladığını dile getiren Beşir Ayvazoğlu, 1960'ların sonlarında satın alarak edindiği kitapların bir kısmını hâlâ muhafaza ettiğini belirtiyor. Kütüphanede her yazar gibi o da vakit geçirmeyi çok seviyor. Toplantılar, dersler ya da dışarı çıkması için önemli başka bir sebep yoksa vaktini kütüphanesinde ve çalışma masasında geçirdiğini öğrendiğimiz Ayvazoğlu, dışarı çıktığı zamanlarda ise zamanının önemli kısmını İSAM Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ya da Atatürk Kitaplığı'nda geçirdiğini anlatıyor. Kitaplarını evinde ve Türk Edebiyatı Vakfı'ndaki odasında muhafaza eden Ayvazoğlu, kitaplarını 'kitap kurdu' diye tarif ettiği oğluna bırakmak istediğini yine de son kararı oğlunun ve kızının vereceğini dile getiriyor.

Yatak odama kadar her yer kitap

İnci Aral ortalama 50 yılda kütüphanesini oluşturduğunu söylüyor. O da kitaplarını tıpkı Beşir Ayvazoğlu gibi zaman zaman okullara ve derneklere bağışlıyor ve bu yüzden kitaplarının sayısı hakkında kesin bir bilgiye sahip değil. Aral kitaplarının bir bölümünü yazlık evine götürmüş. Evdeki kitaplarını ise çalışma odası, salon gibi evde uygun gördüğü her yerde sakladığını söylüyor. Kitaplarını genelde çalışma ve yatak odasında okuduğunu belirten Aral, evde durmadan kitaplarını bir yerden diğerine taşıdığını anlatıyor ve ekliyor: 'Benden sonra kitaplarım iki oğluma kalacak. Bu yüzden kitaplarım için bir vasiyetim yok çünkü onların benden sonra en iyi şekilde değerlendireceklerinden eminim.'

Kitapları çifter çifter alırım

Kütüphanesinde ortalama beş bine yakın kitabı olduğunu söyleyen Ahmet Ümit, 12 Eylül döneminde yaşanan olayların kötü hatırası olarak kitaplarının büyük bir kısmını bu dönemde kaybettiğini anlatıyor. Ümit, ortalama 30 yıl gibi bir sürede kütüphanesini oluşturmuş. Kitaplarının kendisi için çok değerli olduğunu belirten Ahmet Ümit, 'Neredeyse kitaplarla içli dışlı yaşıyorum. Çünkü yazdığım roman için her an kitaba bakma ihtiyacı duyabiliyorum' diyor. Ümit'in hem evinde hem de ofisinde kütüphanesi olduğunu öğreniyoruz. Ümit, bazı kitapları iki kütüphanesi için çifter çifter aldığını çünkü kitap yazarken onlara bakma ihtiyacı hissettiğini ancak her geçen gün büyüyen kitap sayısının artık evin ofisin raflarından taşıp yerleri kapladığını söylüyor. Kütüphanesini torunu Rüzgar'a bırakmak isteyen Ümit, 'O ilgilenmezse bir eğitim kurumuna bırakabilirim. Rüzgar henüz beş yaşında olduğu için karar vermesi için biraz bekleyeceğiz' diyor.

Evimin baş köşesi onların

15-20 yıllık birikimin sonunda 5 binden fazla kitaptan oluşan bir kütüphanesi olduğunu söyleyen Rasim Özdenören, kitaplarının hikayesini şöyle anlatıyor: 'Uzun yıllar kiracı olarak yaşadığımdan taşınmalar esnasında kitaplarımın çoğu zayi oldu. Şimdiki kitaplığımın dökümünü bir arkadaşım bilgisayara çıkardı. O münesebetle kitaplığımda birkaç çuval fazladan kitap çıktı. Bunların çoğu aradığımda bulamadığım kitapların yenisinin alınmasından meydana gelmiş kitaplar. Kitaplarımı evimin salonuna yerleştirdim. Evde çalıştığım için kitaplarımla sürekli iç içe vakit geçiriyorum.'

Özdenören, kitaplarının kendinden sonraki akıbeti hakkında ise, 'Kitaplarımı, istedikleri takdirde çocuklarıma bırakmak istiyordum. Bu yıl İstanbul'da 'Başakşehir Rasim Özdenören  Kütüphanesi' açıldı. Sanırım kitaplarımın orada değerlendirilmesi uygun olur. Doğal olarak çocuklarım istedikleri kitapları kendilerine alıkoyabilirler' diyor.

Kitapların da bir kaderi var

Kütüphanesinde kaç kitap olduğunu bilmeyenlenden biri de Şair İbrahim Tenekeci. Çünkü bir süre önce kütüphanesinden binlerce kitabı çıkarıp genç arkadaşlarına ve okul kütüphanelerine bağışlamış geriye ise koleksiyon kitaplar kalmış. Kütüphanesinin ilk kitabını 1982 yılında Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan'ı oluşturmuş. 30 yıllık kütüphanesindeki kitaplarının her birinin birbirinden heyecanlı hikayesi ve hatırı sayılır bir maliyeti olduğunu söyleyen Tenekeci, 'Birinci baskılar, imzalı kitaplar var Allah'ın izniyle ulaşmak isteyip de ulaşamağım hiçbir kitap kalmadı. İçim rahat' diyor. Evinin bir odasını kütüphane yaptığını, kitaplar ve çalışma masasının da orada olduğunu, sabah 08.00'den akşam 22.00'a kadar bu odada vakit geçirdiğini anlatan İbrahim Tenekeci, son iki buçuk yıldır neredeyse balkona bile çıkmamış. Yani kütüphanede 'vakit geçirmediği'ni çok orada 'yaşadığını' dile getiriyor. Kütüphanesinin kendinden sonra ne olacağı sorusuna gelince Tenekeci şöyle konuşuyor: ' Benden sonrasını ise hiçbir zaman düşünmedim. Kural belli: Neyi seversen sev, ayrılacaksın. Sadece insanların değil, kitapların da bir kaderi olur. Varsınlar, kaderlerinde ne yazıyorsa, onu yaşasınlar. Bu yüzden, vasiyete hayır.'

İki zeki insana bırakacağım

'Saymak istemeyeceğim kadar çok kitabım var' diyen Lale Müldür 40 yılda kütüphanesini oluşturmuş. Kitaplarının bir kısmını İngiltere'den, diğer kısmını ise Belçika'dan ayrılırken orada bırakmış. Elinde kalan kitaplarını ise evinin çeşitli odalarında muhafaza ettiğini söylüyor. Şair Lale Müldür'ün, kitapları için vasiyeti ise şu: ' Fransızca kitaplarımı kardeşime, İngilizce olanları yakın bir arkadaşıma bırakacağım. Çünkü benim bu kitaplarımı anlayabilmeleri için yetenekli ve zeki olmaları gerekiyor.'


٪d سنوات قبل