Haftalık sohbetleri Akit’te yayınlanan Lütfü Oflaz, Tayyip Erdoğan ile AKP medyasını her zamanki gibi çok ağır eleştirdi.
Lütfü Oflaz, Gezi Parkı eylemleri ve AKP’nin kapitalist politikasıyla ilgili sorulara şu cevapları verdi :
Lütfü Bey; Taksim’deki Gezi Parkı’nda birkaç ağacın sökülmesi üzerine başlatılan ve halen sürmekte olan protesto gösterileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gezi Parkı’nda birkaç ağacın sökülmesi üzerine, çevrecilerin geri kalan ağaçların sökülmesini engellemek için başlattıkları ağaç nöbeti eylemi masum bir hareketti. Çevreciler Gezi Parkı’nda çadırlarını kurdu, kitap okudu, gitarlar çalıp şarkılar söyledi. Hatta bazı çevreci aileler kaldıkları çadırlara bebeklerini de getirdi. Kısacası, neresinden baksanız çevrecilerin ağaç nöbeti son derece masum, barışçı bir hareketti. Ne yazık ki bu barışçı hareketin üzerine İsrail vari bir şiddetle gidildi! Çadırlarda bebeklerin olmasına bile aldırılmadan gaz bombaları atıldı; çadırlar yakılıp yıkıldı; aşırı bir şiddet sergilendi. Bu faşizm değilse faşizm nedir? Bunun adı sivil faşizmdir. Ve benim için askeri faşizm de sivil faşizm de birdir. Geçmişte askeri faşizme karşı nasıl mücadele ettiysem, elbette sivil faşizme karşı da öyle mücadele edeceğim. Geçmişte askeri zulme karşı nasıl direndiysem, elbette sivil zulme karşı da öyle direneceğim. Askeri zulme karşı direnirken nasıl ağır bedeller ödediysem, sivil zulme direnmenin bedeli neyse onu da ödeyeceğim. Fark etmez benim için ha asker ha sivil diktatör. Ama bakıyorum da dün askeri diktatörlükten, askeri vesayetten şikayet eden AKP medyası, bugün Tayyip Erdoğan’ın diktatörlere mahsus otoriter tavrına karşı kör! Tayyip Erdoğan’ın dediğim dedik, kestiğim kestik tavrına karşı kör! Dediğim dedik, kestiğim kestik tavrı, diktatörlere mahsus bir tavır değil mi? “Karar verdim yıkacağım, karar verdim keseceğim” şeklinde konuşmak, diktatörlere has bir konuşma üslubu değil mi? AKP medyası bunu görmemezliğe geliyor ne yazık ki. AKP medyası diyor ki; Gezi Parkı eylemleri dış güçlerin eseri. Oysa Gezi Parkı’nda kurdukları çadırlarda ağaç nöbeti tutan çevrecilerin üzerine faşist bir yöntemle gidilmeseydi, dış ve iç hiçbir güç, ne yaparsa yapsın yüz binlerce insanı böylesine sokağa dökemezdi. Gezi Parkı’ndaki ağaçları korumaktan başka amacı olmayan çevrecileri Tayyip Erdoğan, “Birkaç çapulcu” diye aşağılamasaydı, hiçbir dış ve iç güç birbirine zıt kutuplardaki insan topluluklarını, “Biz de çapulcuyuz” dedirterek bir araya getiremezdi. AKP medyası bu gerçeği görmemeye devam edecek mi? Tayyip Erdoğan’ın dostlarının, bu gidişin hayırlı bir gidiş olmadığını ona söylemesi gerekmez mi? Mağdur gelip mağrurlaşan Tayyip Erdoğan’a, “Bu gidiş hayırlı bir gidiş değil; gaza basma frene bas” demesi gerekmez mi? Bu gidişle mazlum olarak gelen Tayyip Erdoğan, zalim olarak gidecek! Adı tıpkı Hitler gibi seçim yoluyla iktidara gelmiş diktatörler arasına girecek!
ABDESTLİ HIRSIZLARA DA, ABDESTSİZ HIRSIZLARA DA SOYDURDU HALKI!
Avrupa ülkelerini etkileyen ekonomik krizin ülkemizi etkilememesi, Türkiye ekonomisinin büyümeye devam etmesi nedeniyle AKP Hükümeti övülüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye ekonomisi büyüyor da halk mı zenginleşiyor? Görüyoruz ki zenginler daha da zenginleşiyor, fakirler daha da fakirleşiyor. Kapitalist büyümenin baba ülkesi ABD’de bile halk, “Ülke nüfusunun yüzde 1’i ülkenin gelirinin yüzde 99’unu, ülke nüfusunun yüzde 99’u da ülkenin gelirinin yüzde 1’ini alıyor” diye isyan etmedi mi? ABD’de halk, “ABD’nin büyümesi yüzde 1’lik kesimin servetini daha da büyütmeye yarıyor; bu nasıl adalet” diye sokaklara dökülmedi mi? Kapitalist büyüme ABD’de bile lanetlenmedi mi? Bizdeki de kapitalist büyüme değil mi? Hakkını teslim edelim ki AKP Hükümeti kapitalist büyüme anlamında çok başarılı. Nitekim AKP Hükümeti dolar milyarderlerinin servetini de, sayısını da kat kat arttırdı. Örneğin Japonya’nın geliri Türkiye’nin gelirinden kat kat fazla, ama Türkiye’deki dolar milyarderlerinin sayısı Japonya’dakinin iki katı. Bu da Türkiye’de ne kadar büyük bir gelir adaletsizliği olduğunun kanıtı. Üstelik Türkiye’nin bankaları da, şirketleri de milli olmaktan çıktı.Bugün Türkiye’deki bankaların yarıdan çoğu yabancıların. Bugün Türkiye’deki büyük şirketlerin yarıdan çoğu da yabancıların. Halka ait kaynaklar özelleştire özelleştire, milli kuruluşlar yabancılara satıla satıla bu sonuca varıldı. Sonuçta bir ekonomik büyüme sağlandı ama, bu ekonomik büyüme halkın yararına mı? Sonuçta bir ekonomik büyüme sağlandı, ama ortada milli olan bir şey kaldı mı? Şirketler, bankalar, fabrikalar yabancıların olmadı mı? Hadi işin bu boyutunu geçelim. Peki abdestli kapitalistlerin abdestsiz kapitalistler kadar emek sömürücüsü, alın teri hırsızı olmasına ne diyelim? Abdestli kapitalistlerin, çalışanların emeğini sömüre sömüre, alın terlerini çala çala kendilerine servet edinmelerine, servetlerini büyütmelerine, dolar milyarderleri haline gelmelerine ne diyelim? Abdestli kapitalistlerin abdestsiz kapitalistler gibi lüks ve ihtişam içinde yaşamalarına ne diyelim? Üstelik de halkın bir bölümünün yoksulluk, bir bölümünün açlık sınırında yaşadığı, bir kısım halkın çöplüklerden beslendiği Türkiye’de abdestli kapitalistlerin lüks ve ihtişam içinde yaşamalarına ne diyelim? Türkiye’deki kapitalist büyüme abdestsiz hırsızlara da, abdestli hırsızlara da soydurdu halkı! Abdestli hırsızların abdestsiz hırsızlardan abdestli oluşları dışında bir farkı var mı?